Göğe kırmızılar çalarken,
Kırmızı vagonlarda gidiyorum.
Kızıl ağacın dallarına çaputlar astım.
Gönlümden gelip geçen sen...
Mutluluklar diliyorum.
Dolu dizgin vagonlarda,
Dolu dolu bir yalnızlığa gidiyorum.
Mutsuzluktan ölüyorum ama,
Çok yaşamak istercesine derin derin nefesler alıyorum.
Bir cesaret, vagonun camına ismini yazdım.
Güneşli günlerde o ismin silinmesini diliyorum.
Bildiğin üzere gidiyorum.
Arkamdan el sallamanı diliyorum.
Onu bile yapamazsın, biliyorum.
Kendime acılardan acılar diliyorum.
Bu yolculukta kendimi dinliyorum.
Ah, kendimden ne acılar duyup inliyorum!
Kendime kulak astım.
Öğrendim ki içimdeki taburede duran aşktım.
Üzüldüm.
Kafamı cama dayayıp gönlümü göğe astım.
Zaten bütün üzüntüleri hep böyle aştım.
İlk defa kendimi kendime açtım.
İçimden çalan son ses müzik aşktı.
Oysa ben onun için ne güzel bir aşktım.
Aşkın nizamından ben şimdi neden kaçtım?
Beni üzenlerin mutluluğu acaba göğü mü aştı?
Beni hücrelere bölen şeyin adı aşktı.
Benim sevdam sınırını neden aştı?
Bunları düşünürken dört şehir birden aştım.
Camdan baktığım kızıl ırmak kan mıydı?
Bana olan sevgisi ona ağladığım kadar var mıydı?
Şu baktığım Ay mıydı?
Geceleri ben ağlarken o hiç yandı mıydı?
Yoksa yanından geçtiğim şu kuru ağaçlar gibi
sadece bir dal mıydı?
Sözde beni gönlüne çoktan aldıydı?
Yalanıyla etrafımı sardıydı?
Kıyı köşede kaldıydım.
Aslında ben daldıydım.
Bir rüyada hep ona vardıydım.
Ona sorsan hiç yanındaki yâr mıydım?
Gözlerinde huzura daldıydım.
Kör olup kaldıydım.
Her dediğine kandıydım.
Yoksa ondan mı şimdi yalnız kaldıydım?
Ben aslında bir hayale daldıydım.
Çoktan Karadeniz'e vardıydım.
Yoksa ben bir lal mıydım?
Yaylalarına baka kaldıydım.
Böyle bir yeşillik var mıydı?
Yüreğimi dağlayan şu Beşikdüzü'ndeki dağ mıydı?
Yoksa Akçaabat'taki yağ mıydı?
Çoktan parmaklarım kuymağına daldıydı.
Midem dolunca sahiline vardıydım.
Şu kıyıya vuran dalga değil yâr mıydı?
Kayalar hoşur hoşur uykuya daldıydı?
Huzurum Sürmene'ye vardıydı?
Rize'deki hanımağa kâr mıydı?
Hanım ama ağa, bu yağan da kar mıydı?
Bir bilse ben ne kışlarda kaldıydım.
Aldım geldim gönlümü.
Biriyle konuştuğumu hiç gördü mü?
Sevdaya bakan gözlerim hep kör müydü?
Mahvettim ben hep ömrümü.
Trabzon'a döndüm mü?
Kara bulutları gördün mü?
Şu geçen cenazeye bir baktın mı?
Yâr, sana ne oldu deyip yas yaktın mı?
Sen de benim gibi aktın mı?
Benim gibi hiç üzgün yattın mı?
Gözlerindeki âh'tım mı?
Karadeniz'de hiç battın mı?
Gemiler benim atlımdı.
Bana olan seferlere hiç kalktın mı?
Şimdi sen o gemileri yaktın mı?
Kız, beni kalbinden attın mı?
Bu geçen ömür benim âh'tım mı?
Kalbimden kalktığın tahtın mı?
Kraliçe, sen şehirleri yaktın mı?
Bir düşman sevmek benim bahtım mı?
Karadeniz bir atkıydı.
Mevlam kışın boynuma sardıydı.
Üzülünce Trabzon'a vardıydım.
Trabzon'da bir anadan sıcak bir çorba aldıydım.
Ne yediğimi bilmezdi ana.
"Ye uşağım, ye! Derdin biter, karnın doya."
Yüce Allah cennet vermiş ona,
Taa ayaklarının altında dura.
Dur, dur ula!
Şu dalgalar bir durula!
Acın neyse çek, vur ula!
Belki kalbin yeni bir yâr bula.
Kalbim her gün afkura,
Çektim hep bir kura,
Gidip hep o zalimi bula.
Trabzon'da fındık yeşilken savrulur.
Bardağın dolu tarafında koyu bir çay olur.
Çayın ardında yâr durur.
Buradaki yâreler inatçı olur.
İyi davranmaz, çeker silahını vurur.
Aklım şu dalgalarda savrulur.
Hangi yana yatsam benim için iyi olur?
Kalbim bu karmaşada bir af bulur.
Yine gidip onunla birlikte olur.
Erkek adam bir gözde bir saz bulur.
O saz çaldıkça kalbi durur.
Kıyıda köşede bir tane gardaşı olur.
O da sazı çalanın neler ettiğini dinleyip durur.
Yazar: Oğuzhan Dede

0 Yorumlar